Ana Sayfa Blog Sayfa 19

Miroslava Duma

Born in 1984, which is the actual name of this beautiful Russian Miroslava Mikheev Duma. Russian Duma Vasilay senator’s daughter. Miroslava Duma the is representation of street style princess.

Mira Harper’s Bazaar Russia also made a fashion editor and she gained a great reputation. Also OK Magazine, Tatler, did freelance writer in international magazines such as Glamour.

Mira in the pregnancy period it continued to be a style icon.  She pregnancy was very sweety!  Short stature adds more sweetness to it. You afterseeing her, you might want to be petite.

And has 1million instagram followers. You can follow @miraduma Instagram account. Please read on for the photos other!


Olivia Palermo

One of the most popular girls of New York society. Born February 28, 1986. Italian descent and she has been living in NYC. Olivia Palermo is definitely one of the best style icon. Her millions persons “The City” is introduced by a TV series called. She is at the invitation and the number one star of the parties now! You can see the colors in her outfit years. The most striking feature of the style of Olivia Palermo; luxury expensive part is the cheap part brings together in a unique way.  There are about 2 million followers on her instagram and has 352,000 Twitter followers. You can follow @oliviapalermo Instagram  and  @TheRealOliviaP  Twitter’ın account!. You can click here to browse her blog. Please read on for the photos other!

Camille Charriere

Camille Charriere Parisian.  Also a half French – half British.Camille moved to London three years ago. There are British and French influences on his style. 

Then worked at net-a-porter and matchesfashion.com.  Since 2010. ”Camille Over The Rainbow”  writes on fashion blog called. She is actually a lawyer. She is actually a lawyer, but has started to freelance fashion editor because fashion love. Camille too will see a sporty elegance. In his clothing can be found in the design of famous brands. In his clothing too can be found in the designs of famous brands.

You can follow @camtyox Instagram account. You can click here to browse her blog and click here to browse her tumblr blog.  Please read on for the photos other!

Please visit you for other photos Camilla Charriere! Her Website: www.camilleovertherainbow.com


Wendy Nguyen

Grew up in Los Angeles and still living here continues to Wendy. She graduated from high school by taking the honors document.She studied at Berkeley with save money. Studied Psychology.Became interested in the education of children orphaned as a volunteer. Also she worked as a teacher in the juvenile offenders. Her have a very successful blog and YouTube channel. You can follow account!   @wendyslookbook  Instagram , for youtube , for blog click here

GAP- Bayan Üst Giyim

Gap bugün t-shirtler, kapşonlu sweat-shirtler, mükemmel kesimli pantolonlar ve jeanler gibi bir gardıropta mutlaka bulunması gereken kıyafetler için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Tek bir mağaza ile yolculuğuna başlayan Gap, bugün dünyanın en tanınmış markalarından birine dönüşerek; Gap, GapKids ve babyGap markalarıyla hizmet vermektedir.

Gap800x6002

 

 

Ece Sukan

Stylist/ Creative consultant- Innovative Fashion Ideas New York Fashion writer- Hurriyet newspaper Model! Actress! Fashion Editor! She is much to be said for it.1977 born in Turkey. ECE 1998 was the third in model competition in own country. Ece was the third in model competition in own country in year 1998. Styling went to his brother to New York to study at the. Fashion Institute of Technology in New York received education in school. Then, in 2000, started working as a fashion editor of Marie Claire magazine. And 2009 – between the years 2012 made the counseling of fashion magazine Vogue Turkey. Ece with fashion designer Umit Benan married in 2014 in California.  You can follow  @ecesukan  Instagram account!   Please read on for the photos other!

Andy Torres – Stylescrap Book

Freelance editor for GLAMOUR (NL) magazine. Style Scrapbook was founded in 2007 by Andrea “Andy” Torres. She was one of the most successful in the fashion world and the most watched blogger. Also to being a fashion icon and a source of inspiration for many girls.

She is Mexicans and she was born in the 80s and  blogging from Amsterdam. TED (Technology-Entertainment-Design) made a speech successful stylist; Mango ” It ‘Girl and Elle’s Fashion Blog award was received.

She left behind in this race names; American Nathalie Suárez, French Denni Elias, İspanyol Silvia García, Swedish Lina Söderström, Italian Chiara Ferragina, British Poppy Dinsey. Blog has been seen previously on Vogue, Elle, Nylon, Grazia and many other magazines and newspapers. (Please read on for the photos other!)

Also to the design of accessories for famous fashion houses, like Kipling, for whom she created a limited edition Camera bag which was sold exclusively online for 150 Euros.

Featured in many major international publications such as Vogue Nippon, Vogue.com, Vogue.fr, Vogue.it, ELLE, Glamour, Nylon, Vogue Girl Korea Grazia, Cosmopolitan, Teen Vogue, Marie Claire, New York Fashion “The Cut”, Fashion TV and many more…
You can follow   @stylescrapbook  Instagram account!
You can click here to browse her blog!

Zanita Whittington

 

Zanita Whittington Australian-born. She blogger, photographer and model. Also there are of courses in the blog about fashion. Zanita Academiy; Fashion & Blog Photography Basics, Photoshop Course etc.
She began his career with modeling 17 years old. She began writing the blog on fashion at 2006. She then began to work on photography. Sporty, prefers minimal and casual attire.  She had got acombination very good about dress.One of the digital stars.
 What is ZanitaAcademy? The Zanita Academy is a series of courses created by Zanita Whittington.  Each course covers a specific aspect of Photography and Photoshop editing and are an incredible tool for the budding fashion and blog photographer.  All courses are taken online, utilising text, video and imagery to convey the precise methods and techniques adopted by Zanita herself.
You can click here to browse her blog.You can follow@zanitazanita Instagrams account.  Also you can follow @zanitazanita twitter account.

Kendinizi Sevmeyi Öğrenin

Kendinizi Sevmeyi Öğrenin

Bugüne kadar hep başkaları için yaşadınız, hep başkalarını sevdiniz. Şimdi kendinizi sevme, kendinize kucak açma zamanı. Peki kendimiz…i nasıl seveceğiz? Öyle “ben kendimi seviyorum” demek yetmiyor, kendinize emek vermeniz ve bu yolda kararlı olmanız lazım. Ben size güveniyorum ve bu yolculuktan çok keyif alacağınızdan eminim. Unutmayın hepimiz Yaradan’ın özenerek yarattığı, eşsiz parçalarıyız, Sen’den başka bir tane daha yok bu dünyada.
Adım Adım Kendinizi Sevmeyi Öğrenin
1. Adım: İlk adım kendimizi eleştirmeyi bırakıyoruz, bugün her ne yaparsanız yapın olduğu gibi kabul edin ve kendinizi takdir edin, her ne yaptıysanız o an elinizden gelenin en iyisini yaptınız. Kafanızın içinde kendinizi acımasızca eleştiren o sesi durdurun bugün. En büyük eleştirmeniniz kendinizsiniz. Sıklıkla başka insanların bizi eleştirdiğinden yakınırız, oysa bütün gün yaptığımız iç konuşmalarla kendimizi beğenmeyen, eleştiren, yargılayan biziz. Dikkat edin, içinizi dinleyin gün boyunca kaç kere kendi hatalarınızı yakalıyorsunuz, kendinizi yargılıyorsunuz. Ve sonra enerji bedenlerinizden etrafınıza beni eleştir, ben eleştirilmeye layığım sinyalleri yayıyorsunuz ve etrafınız sizi eleştiriyor. Unutmayın dışarısı sizin içinizin yansıması, siz hangi yayını yaparsanız onlar size öyle davranıyor. Siz kendinizi eleştirmeyi bıraktığınızda dışarıda da sizi eleştiren kimse kalmayacak.
Hepimizin hataları, yanlışları, eksiklikleri olacak. Hepimiz insanız, mükemmel değiliz. Bugün ve her zaman kendinize hata yapma, yanlış yapma, başarısız olma hakkı tanıyın. Nasıl ki başarılı olma hakkımız varsa başarısız olma hakkımız da var, bugün bu hakkı kullanın. Mükemmel olma zorunluluğunuz yok, mükemmelmiş gibi davranmamayı öğrenin, kasmayın kendinizi. Mükemmel olma zorunluluğu omuzlarınıza çok büyük yük yükler ve aslında hayatınızda neyi iyileştirmeniz gerektiğini görmenizi engeller. Bunun yerine sizi diğerlerinden farklı kılan, eşsiz, iyi yönlerinize odaklanın. Farklılıklarınızı keşfedin, ne de iyisiniz, bunlar için kendinizi takdir edin. Kimseden takdir, onay, övgü beklemeyin; bu takdiri kendinize verecek olan sizsiniz. En son ne zaman kendinize teşekkür ettiniz? Hepimizin bu dünyada oynayacağı eşsiz bir rol var ve kendimize karşı eleştirel yaklaştığımızda o rolü engelleriz.
Şimdi kendinize güzel bir çay, kahve molası verin ve kendinizdeki güzelliklere, iyi yönlere odaklanın. Bir kağıt kalem alın elinize ve iyi olduğunuz, iyi yaptığınız her şeyi listeleyin. Listeye baktığınızda siz de şaşıracaksınız ne kadar çok şeyi iyi yaptığınızı görmekten. Sizi bu güzelliklerle eşsiz yarattığı için Yüce Yaradan’a, dünyaya gelmenize vesile olduğu için anne babanıza şükredin, teşekkür edin. Ve en çok da kendinize teşekkür edin, kendinizi eleştirmeyi bıraktığınız ve kendinizi sevme yolunda kocaman bir adım attığınız için. Siz sevilmeye değersiniz…

2. Adım: Kendimizi korkutmaktan vazgeçiyoruz. Büyük bir korku toplumunun içinde yaşıyoruz. Birçoğumuz korkutularak yetiştirildik. Kararlarımızı korkuyla alır, seçimlerimizi korkuyla yapar olduk, bu artık otomatik bir hal aldı. Başımıza gelen her olayda senaryo üretmekte, küçük bir sorunu alıp ondan büyük canavarlar yaratmakta üstümüze yok. Hepimiz tetikteyiz, hayattan daima en kötüsünü bekleyerek, stres dolu, endişeli, gergin bir yaşamda sürüklenip gidiyoruz. Şimdi de gece yatağa girdiğinizde neler düşündüğünüzü izlemenizi istiyorum. Kaçınız uykuya dalmadan önce bir sorunun en kötü olasılığını zihninizde canlandırıyorsunuz? Daha o olayı yaşamadan en kötü senaryoları yaratıveriyoruz. İş ortamında patronunuz o gün keyifsiz, suratı asıksa hemen kendi üzerinize alınır, kesin benimle ilgili bir sorun var der en kötüsünü düşünürsünüz. Hareketlerini, konuşmalarını takip eder, işten kovulacağınıza kadar kafanızda kurarsınız. Ya da ilişkinizde biri sizi aramadığında, hemen istenmediğinizi, sevilmediğinizi düşünür ve bir daha asla başka bir ilişkiye girmemeye karar verirsiniz. Kendinizi dışlanmış ve terk edilmiş hissedersiniz. Bu korkular sizi farkında olmadan olumsuzluğa sürükler ve hayattan sadece olumsuz olanı beklersiniz.
Şimdi yine zihninizi izleyin bakalım hangi korku dolu senaryoları, olumsuz inançları tekrar edip duruyorsunuz gün boyu ve bunları not defterinize kaydedin. Kendinizi olumsuz bir düşünceyi veya durumu zihinde tekrar ettiğinizi yakaladığınızda, o düşünce yerine tekrar edeceğiniz başka bir imge bulun ya da yaratın kendinize. Güzel bir çiçek, hoşunuza giden bir şarkı sözü, güzel bir manzara ya da en sevdiğiniz kişiyi gözünüzde canlandırın. Kendinizi korkutmaya başladığınız her seferinde o imgeyi kullanabilirsiniz. Korku geldiğinde ona ” Sen gerçek değilsin, sen sadece bir yanılsama bir illüzyonsun, senin yerine sevgiyi seçiyorum, bu güzel çiçekleri, güzel manzarayı, kuşları ya da en sevdiğim kişiyi (imgeniz her neyse) düşünmeyi seçiyorum” diyerek imgenizi düşünün ve korkuyu gönderin. Bunu yapmaya devam ettiğinizde zamanla bu olumsuz alışkanlığınız gidecektir. Unutmayın korku sadece zihnimizin yarattığı bir illüzyon, bu olasılığı biz yaratıyor ve tekrar tekrar zihnimizde döndürerek hayatımızı zindana çeviriyoruz.
Ve bundan sonra bir karar vermeden önce, bir söz söylemeden, bir harekette bulunmadan önce lütfen derin bir kaç nefes alın ve içinize sorun: “Şimdi ben bu kararı korkuyla mı veriyorum yoksa sevgiyle mi?” Bu çok önemli bir noktadır. Eğer korkuyla bir karar aldıysanız, o korkuyu tespit edin. Hangi korkuyla bu kararı aldınız? Diğer türlü davransaydınız ne olacağından korkuyordunuz? Bu korkunun kökeni mutlaka daha önce yaşadığınız bir olaya hatta çoğunlukla çocuklukta yaşadığınız bir ana gider, öyle korkmuş utanmışsınızdır ki bir daha o durumu yaratacak adımları atamazsınız. Bu korkularınızla mutlaka yüzleşin ve her birinin gerçek olmadığını, sadece illüzyondan ibaret olduklarını söyleyerek salıverin korkularınızı. Ve bir daha karar alırken ya da konuşurken artık adımlarınızın sevgiden yana olmasına özen gösterin. En önemlisi de kendinizi karşınızdakinin yerine koyarak konuşun, davranın, size o şekilde davranılsaydı hoşunuza gider miydi? adımlarınız, sözleriniz, davranışlarınız hep sevgi olsun, en çok da kendinizi sevin….

3. Adım: Kendimize karşı nazik ve sabırlı oluyoruz.“Sabır çok güçlü bir araçtır. Çoğumuz hemen tatmin olma tutkumuz yüzünden acı çekeriz. İstediğimiz şeyi hemen elde etmek ister, beklemeye tahammül edemeyiz. Kuyruklarda ya da trafikte sıkışıp kaldığımızda hemen öfkeleniriz. Hepimiz cevaplarımızı ve elde etmek istediğimiz şeyleri hemen olsun isteriz. Kendi sabırsızlığımız yüzünden, sık sık etrafımızdaki insanların hayatlarını zindan ederiz. Sabırsızlık öğrenmeye direnmektir. Dersi öğrenmeden veya gerekli adımları atmadan cevaplara geçmek isteriz.” demiş Louise Hay.
Kendinizi sevmek için de sabırlı olmanız gerekiyor, önce kendimize sabırlı olmayız. Siz hiç diyete başlayıp ertesi gün kilo veren gördünüz mü? Her şey oluşması ve olgunlaşması için bir süreye ihtiyaç uyar ve emek vermelisiniz elde etmek için. Bir anne bebeğini kucağına almak için dokuz ay bekler, bir çiçeğin açması için günlerce haftalarca beklersiniz. Önce tarlayı zararlı otlardan ayıklar, çapalar uygun hale getirir sonra tohumları eker, sular ve bir müddet beklersiniz ki tohumlar yeşersin, filizlensin. Tarlayı temizlemeden, tohumları ekip, sulamadan, emek vermeden ve sabredip beklemeden yeşerip mahsul vermesini beklemek ne kadar gerçekdışı ise bilinçaltını temizlemeden, geçmiş duygusal yüklerimizden arınmadan, sabah akşam papağan gibi olumlama yaparak hayatınızın değişmesini beklemek de o kadar gerçek dışıdır.
Kendimizi hemen tek bir günde sevecek değiliz ve yaşamımızın da birden bire değişmesini bekleyemeyiz. Ancak değişim zaman ister, emek ister, inanç ister. Her geçen gün kendimizi biraz daha severek, kendimizi biraz daha takdir ederek kendimize biraz daha fazla sevgi ve değer verebiliriz. İki-üç ay içinde kendinizi sevmek konusunda ne kadar ilerlediğimizi göreceksiniz.
En büyük yargıcımız yine kendimiziz. Lütfen hata yaptığımızda kendimizi cezalandırmayalım, bu hataları öğrenme yolunda birer basamak olarak görelim ve tekrar etmeyelim. Yeni bir şey öğrenirken “nasıl olsa işe yaramayacak, çok basit” gibi yargılar yerine kendimize karşı sabırlı olalım, öğreniyoruz, gelişiyoruz, yükseliyoruz ve her ne yapıyorsak kendimize bir adım daha yaklaşmak için yapıyoruz. Bu hafta sonu kendinizle baş başa kaldığınız, kendinizi sevdiğiniz, şımarttığınız küçük mutluluk fırsatları yaratın, sevgiyle…

4. Adım: Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum, kendime ve zihnime nazik davranıyorum.
Kendini sevmenin en önemli adımı kendini olduğun gibi kabul edebilmektir. Kendine tüm hatalarınla, yanlışlarınla, eksikliklerinle kabul verebilmektir. Kendini başkalarıyla, başkalarının sahip olduklarıyla karşılaştırmak kendinize yapacağınız en büyük kötülüktür. Lütfen kendinizi, hayatınızı başkalarıyla karşılaştırmayın, odağınızı kendinize çevirin. Başkalarının sahip olduklarına takıp kalmak ve içten içe benim niye yok diye hayıflanmak “ben bunlara layık değilim” düşüncesini içinize yerleştirir ve sizi isyana sürükler. Bu da kaçınılmaz olarak size layık olmadığınız deneyimler yaşatır. İşte bu da negatifin tam istediği şeydir, oyuna gelmeyin.
Günlük hayatımız büyük bir koşturmaca içinde geçiyor, stresli, gergin hayatlar yaşıyoruz. Bu gerginlik bedenimize, hormonlarımıza yansıyor ve beynimiz “tehlike var” sinyalleri yayıyor. Bu ise negatife daha çok odaklanmamıza, her an tetikte en kötüsünü düşünerek yaşamamıza, olumsuzu düşünmemize neden oluyor. Bu kısır döngüyü kırmak için bedenimizi ve zihnimizi gevşetmemiz gerekli. Bu nedenle günde en az 10 dakika zihninizi gevşetecek bir şeylerle uğraşın. Zihni gevşetmenin en etkili yolu doğru nefes almaktır. Oturduğunuz yerde gözlerinizi kapatın ve burundan sakin ve yavaş nefesler alın, sonra yine burundan yavaşça geri verin. Nefes verirken içinizden “kendimi seviyorum, kendimi olduğum gibi kabul ediyorum, güvendeyim” gibi size iyi hissettirecek sözler kullanabilirsiniz. Bu 10 dakikalık nefes çalışmasının bir süre sonra sizi nasıl iyi hissettireceğine inanamayacaksınız.
Zihni gevşetmek için meditasyon yapmak, dua/ibadet etmek, yoga yapmak, toprakla uğraşmak da harika yöntemler. Size hangisi uyuyorsa onu uygulayın ancak mutlaka ve mutlaka kendinize günlük sakinleşme, gevşeme molaları verin.

5. Adım: Kendimizi övüyoruz. Kendini eleştirmek içsel ruhunuzu yıkar, kendinizi övmek ise içsel ruhunuzu yüceltir ve güçlendirir.

İçinizdeki gücü ve ilahi parçanızı kabul edin ve yüceltin. Hepimiz sonsuz, sınırsız zekanın parçalarıyız. Kendinizi hırpaladığınızda ve aşağıladığınızda, sizi yaratan gücü aşağılarsınız. Kendinizi övmeye küçük şeylerle başlayın. Kendinizeharika olduğunuzu söyleyin. Bir kez söyler ve bırakırsanız hiçbir işe yaramaz. Her gün inanarak sadece 1 dakikalığına bile olsa kendinize gülümseyin, seni seviyorum deyin, kendinizi övün, tebrik edin ve kendinize teşekkür edin. Bunun giderek daha da kolaylaştığını göreceksiniz. Bir düşünceyi beyne kabul ettirmek için aralıksız 21 gün tekrar etmeniz gereklidir. Bu düşünceyi davranışınız haline getirmek için ise 40 gün tekrar etmelisiniz, bunu unutmayın! Bir dahaki sefere, farklı veya yeni öğrendiğiniz bir şey yaptığınızda ve yeterince becerikli davranamadığınızda lütfen kendinizi yalnız bırakmayın. En azından deneme cesareti gösterdiğiniz, adım attığınız için kendinizi tebrik edin. İlk seferinde yanlışlarınızı bulur ve kendinizi acımasızca hırpalarsanız ikincisini asla denemezsiniz. Kendinize ikinci şansı mutlaka verin. Hatalarınızı bulmak yerine yaptığınız şeyi geliştirmek için neler yapabilirsiniz ona odaklanın.
En iyiyi ve en güzeli hak ettiğinize kendinizi inandırın. İyiyi kabul etmeye hazır ve istekli olun. İstediğimizi elde edememenin nedeni onu hak ettiğimize inanmamamızdır. Gözlerinizi kapatıp derin birkaç nefes alın ve sorun içinize “gerçekten bu istediğim şeyi hak ettiğime inanıyor muyum?” İnanmıyorsam neden? İçiniz bilir, cevapları dışarıda aramayın. Hak etmediğiniz bilincini ortadan kaldırmadan isteklerinizi hayata geçiremezsiniz çünkü içsel olarak “hayır istemiyorum” diye yayın yapmaktasınız. Hayatınızı gözden geçirin, çocukken neler size hak görüldü, nelerde eleştirildiniz, yetersiz bulundunuz. Ve şimdiki halinize bakın gerçekten öylemi, hala bunlara inanıyor musunuz? Bütün cevaplar içinizdeki o eleştirilen, yetersiz bulunan, dışlanan, sevilmeyen çocukta yatıyor. O bir gölge gibi her yerde sizinle. Şimdi O’nu sarıp, sarmalama, sevme, kabul etme, takdir etme, övme zamanı. İçinizdeki çocuğa sarılın ve onun ne kadar muhteşem, harika, güçlü, değerli olduğunu, onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin. Bu güzel birlikteliğinizi kutlayın, kutsayın. Sevmeniz gereken tek kişi kendinizsiniz…

Yaşam Koçu Nurseli Melike’ den

 

 

 

 

 

 

 

 

Gerçek Ol ve Ruhunu Sev

GERÇEK OL…Nasıl gerçek kalınır? Bir; başkalarını, sana ol dedikleri şeyi asla dinleme. Her zaman kendi iç sesini dinle, ne olmak istediğini; yoksa bütün hayatın boşa gider.

Unutma, bu başkalarının maskelerini düşürmen gerekiyor anlamına gelmez; onlar yalanlarıyla mutlu iseler, bu onların kararıdır.

Gidip başkalarının maskelerini düşürmeye çalışma, çünkü insanlar genelde böyle düşünür; gerçek olmalıyım, sahici olmalıyım derler; asıl bahsettikleri şey, gidip başkalarını soymak zorunda olduklarıdır. “Niye kendini saklamaya çalışıyorsun? Bu giysilere gerek yok,” derler. Hayır. Lütfen hatırla. Sen, kendine karşı gerçek ol. Dünyadaki başka hiçbir insanı düzeltmen gerekmiyor.

Eğer kendin büyüyebilirsen, bu yeterli. Düzeltici olma, başkalarına öğretmeye çalışma, başkalarını değiştirmeye çalışma. Eğer sen değişirsen, bu mesaj yeterlidir. Gerçek olmak, kendi özüne bağlı kalmaktır.

Nasıl gerçek kalınır?

Üç şeyi hatırlamak gerekir. Bir; başkalarını, sana ol dedikleri şeyi asla dinleme. Her zaman kendi iç sesini dinle, ne olmak istediğini; yoksa bütün hayatın boşa gider.

Annen mühendis olmanı ister, baban doktor olmanı, ve sen şair olmak istersin. Ne yapmalı? Elbette anne haklı çünkü mühendis olmak ekonomik açıdan daha akıllıca. Baba da haklı, çünkü doktor olmak piyasa açısından daha değerli.

Şair olmak? Delirdin mi? Çıldırdın mı? Şairlerden herkes nefret eder. Kimse istemez onları. Onlara ihtiyaç yok, dünya şiirsiz de var olabilir; sırf şiir yok diye sorun çıkacak falan değil.

Dünya mühendisler olmadan var olamaz, dünyanın mühendislere ihtiyacı var.

Eğer ihtiyaç duyuluyorsan, değerlisin demektir. İhtiyaç duyulmuyorsan, değerin de yoktur. Ama sen şair olmak istiyorsan, şair ol. Belki dilenci olursun, güzel. Çok zengin olmayabilirsin, ama dert etme. Çünkü aksi halde belki büyük bir mühendis olursun, çok para kazanabilirsin, ama asla doyuma ulaşamazsın. Özlemle yaşarsın, varlığın için için şair olma özlemi çeker.

Büyük bir bilim adamına, Nobel’le ödüllendirilen bir cerraha sormuşlar: “Nobel ödülünü alınca pek de mutlu görünmediniz. Sorun neydi?” O da demiş ki: “Ben her zaman dansçı olmak istemiştim. Aslında cerrah olmak istememiştim. Ama şimdi sadece cerrah olmadım, üstelik çok da başarılı bir cerrah oldum, ve bu bir yük. Ben sadece dansçı olmak istemiştim ve şimdi hâlâ çok kötü dans ediyorum; bu da bana acı veriyor. Birini dans ederken görünce kendimi berbat hissediyorum, cehennemdeymişim gibi. Bu Nobel ödülünü ne yapacağım? Dansın yerine geçemez, bana dansı veremez.”

Gercek-ol-ve -ruhunu-sevFreedom

Unutma, iç sesine bağlı kal. Seni tehlikeye yöneltebilir; o zaman gir tehlikeye, ama iç sesine bağlı kal. Ancak o zaman günün birinde mutlulukla dans edeceğin bir duruma gelebilirsin.

Her zaman bak: Senin varlığın her şeyden önce gelir. Başkalarının seni kullanmalarına ve kontrol etmelerine izin verme, ve onlardan çok var; herkes seni kontrol etmeye ve değiştirmeye hazır, sen hiç istemediğin halde sana yön göstermeye hazır. Herkes sana hayatın için bir rehber vermeye çalışıyor.

Rehber senin içinde. Proje senin içinde. Gerçek olmak, kendine sadık kalmaktır. Çok tehlikeli bir şey bu; çok az insan bunu yapabilir. Ama bunu kim yaparsa, elde eder. Tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir güzellik, zarafet, mutluluk elde eder.

Gercek-ol-ve -ruhunu-sev-Freedom-1

Herkes hayal kırıklığına uğramış görünüyor çünkü hiçbiri iç sesini dinlemedi. Bir kızla evlenmek istedin, ama Müslüman’dı ve sen bir Hindu’sun, annenle baban izin vermedi. Toplum kabul etmezdi, tehlikeliydi. Kız yoksuldu, sen zenginsin, o yüzden zengin bir kızla evlendin, herkes kabul etti, bir tek senin kalbin kabul edemedi. Bu yüzden de şimdi çirkin bir hayatın var.

Fahişelere gidiyorsun; ama onlar bile yardım edemiyor, zaten sen de hayatını para için sattın, bütün hayatını harcadın. Her zaman iç sesini dinle, başka bir şeyi de dinleme. Etrafında bin bir türlü ayartıcı var çünkü her insan bir şeyler satıyor.

Bu dünya bir süpermarket ve herkes sana bir şey satmaya çalışıyor. Herkes satıcı. Satıcıları çok fazla dinlersen seni delirtirler. Kimseyi dinleme. Sadece gözlerini kapa ve içerdeki sesi dinle.

Meditasyon budur; içerdeki sesi dinlemek.

İlk önce bu var. İkinci olarak da şu

— ancak ilkini yaptıysan bu ikinci mümkün olur
— asla maske kullanma.

Kızgınsan, kızgın ol. Riskli olabilir bu belki, ama gülümseme, çünkü bu gerçek olmaz. Sana hep öfkeliysen bile gülümsemen öğretildi, ama o zaman gülüşün sahte olur, bir maske; dudaklarındaki bir hareket, başka bir şey değil. Kalbin öfkeyle, zehirle dolu ve dudaklar gülümsüyor; tümüyle sahtelik. Bu durumda başka bir şey de olur; gülümsemek istediğinde de gülümseyemezsin. Bütün mekanizma şaşırdı, çünkü kızmak istediğinde kızmadın, nefret etmek istediğinde nefret etmedin.

Şimdi sevmek istiyorsun; birden fark ettin ki mekanizma işlemiyor. Şimdi gülümsemek istediğinde zorlanıyorsun. Aslında kalbin gülüşle dolu, kahkaha atmak istiyorsun, ama gülemiyorsun. Kalbinde bir şey boğuluyor, boğazında bir şey tıkanıyor. Gülümseme gelmiyor ve gelse bile, soluk ve ölü bir gülüş. Seni mutlu etmiyor, içini baloncuklarla doldurmuyor. Etrafında ışıldamıyor.

Kızmak istediğinde, kız. Kızgın olmak yanlış bir şey değil. Gülmek istiyorsan, gül. Yüksek sesle gülmek yanlış bir şey değil. Yavaş yavaş sistemin çalışmaya başladığını göreceksin. Gerçekten çalıştığında göreceksin ki, bir sesi var. Tıpkı iyi çalışan bir otomobilin sesi gibi. Otomobili seven bir sürücü, o anda her şeyin iyi gittiğini bilir; organik bir bütünlük vardır; mekanizma iyi çalışmaktadır. Görebilirsin bunu; ne zaman bir insanın mekanizması iyi çalışsa, çevresinde bu sesi hissedebilirsin.

Yürürken adımlarında bir dans olur. Konuşurken sözcüklerinde gizli bir şiir duyulur. Sana baktığında, gerçekten bakar, ılık değildir, sıcaklığı hissedersin. Dokunduğunda gerçekten dokunur; enerjisinin sana geçtiğini hissedersin, hayat akımının yer değiştirdiğini … çünkü mekanizması iyi işlemektedir.

Maske kullanma; aksi halde mekanizmada bozukluklar, kilitler yaratırsın. Vücudunda bir sürü kilit var. Öfkesini bastıran bir insanın çenesi kilitlenir. Bütün öfkesi çenesine kadar yükselir ve orda kalır. Elleri çirkinleşir, bir dansçınınkiler gibi zarif hareket etmezler, hayır, çünkü öfke parmaklara gelir ve kilitlenir.

Unutma, öfkenin iki serbest kalma noktası vardır: Dişler ve parmaklar. Bütün öfkeli hayvanlar ya ısırırlar ya da pençe atarlar. Parmaklar ve dişler öfkenin çıkış noktalarıdır. Benim şüphelerime göre, öfkesini çok bastıran insanların dişlerinde problem çıkıyor. Dişler bozuluyor çünkü orda çok fazla enerji var ve hiç serbest kalmıyor. Ve öfkesini bastıran insan, daha çok yemek yiyor.

Öfkeli insanlar çok yiyor çünkü dişlerin harekete ihtiyacı var. Öfkeli insanlar daha çok sigara içiyor. Öfkeli insanlar daha çok konuşuyor. Saplantılı konuşmacılar çıkıyor ortaya çünkü çenenin harekete ihtiyacı var, enerjinin serbest kalması için. Öfkeli insanların elleri de yamuluyor, çirkinleşiyor. Enerji serbest kalsa, eller de güzelleşirdi.

Bir şeyi bastırıyorsan, vücutta o duyguyu karşılayan bir yer vardır. Ağlamak istemezsen, gözler parlaklığını yitirir, çünkü gözyaşları gereklidir, çok canlı şeylerdir onlar. Ara sıra ağladığın zaman, iyice gir havaya, tamamen bırak kendini, gözyaşları aksın, o zaman gözlerin temizlenir, gözler tazelenir, gençleşir. O yüzden kadınların gözleri daha güzeldir, çünkü onlar hâlâ ağlayabiliyor.

Erkeklerin gözleri güzelliğini kaybetti çünkü erkekler ağlamaz diye yanlış bir fikir var. Küçük bir oğlan ağladığında annesi, babası hemen “Ne yapıyorsun kız gibi öyle?” diye atlıyor. Ne saçmalık. Tanrı erkeğe de kadına da aynı gözyaşı bezlerini vermiş.

Erkeklerin ağlamaması gerekseydi gözyaşı bezleri de olmazdı. Basit matematik. Niye erkeklerde de kadınlarla tıpatıp aynı gözyaşı bezleri var? Gözlerin ağlamaya ihtiyacı var ve doya doya ağlamak çok güzel bir şey.

Unutma, doya doya ağlamazsan, gülemezsin de, çünkü o da aynı şeyin diğer kutbudur. Gülebilen insanlar ağlayabilir de; ağlamayan insanlar gülemez. Bazen çocuklarda görmüşsündür, uzun uzun yüksek sesle gülünce, ağlamaya başlarlar. İkisi birleşir. Bazı anneler çocuklarına “çok gülme, sonra ağlarsın” der.

Bunda doğruluk vardır, çünkü ikisi aynı enerjidir, sadece farklı kutuplardan çıkıyor. O zaman, ikinci önemli şey: Maske kullanma

— ne olursa olsun, gerçek ol.

Ve gerçek olmakla ilgili üçüncü şey:

Her zaman şimdide kal, çünkü bütün sahtelik, ya geçmişten ya da gelecekten sızar. Geçmiş, geçmiştir. Artık onu kafana takma ve yük olarak taşıma. Aksi halde, şimdinin gerçeğini yaşamana izin vermez. Ve gelecek olan da henüz gelmedi. Boşuna gelecekle kafanı yorma, yoksa şu ana gelir ve onu mahveder. Şimdiye sadık kal, o zaman gerçek olursun. Şimdi, burada olmak, gerçek olmaktır.

Geçmiş yok, gelecek yok, bu an, hepsi bu.

Bütün sonsuzluk bu anda. Bu üç şeyle gerçekliğe ulaşırsın. O zaman her söylediğin gerçek olur. Genellikle, gerçeği söylemek için dikkatli olmak gerektiği zannedilir. Ben bunu söylemiyorum.

Ben diyorum ki, gerçekliği yarat, o zaman her söylediğin de gerçek olur. Gerçek, mantıklı bir şey değildir. Gerçek derken mantıklı, rasyonel yöntemlerle ulaşılan bir sonuçtan bahsetmiyorum. Gerçek derken, var olmanın gerçekliğinden, olmadığın bir şeyi zorlamamaktan, ne olursa olsun olduğun şey olmaktan, ikiyüzlü olmamaktan bahsediyorum. Kederliysen, kederlisindir. O anın gerçeği budur, gizleme bunu. Sahte bir gülümseme takınma çünkü o gülümseme sende bölünme yaratır. İkiye bölünürsün, bir parçan gülümser, ve bu küçük bir parçandır, ama asıl büyük parçan kederli kalır.

Şimdi bir bölünme oldu ve bunu tekrar tekrar yapmaya devam edersen… Öfkeliyken öfkeni göstermiyorsun, bunun imajını bozacağından korkuyorsun çünkü insanlar senin çok şefkatli olduğunu düşünüyor, hiç öfkelenmediğini söylüyor. Bu onların hoşuna gidiyor, senin de egonu okşuyor. Şimdi, öfkelenmek senin güzel imajını bozacak, o yüzden öfkeni bastırıyorsun. İçerisi kaynıyor, ama yüzeyde şefkatli, iyi, nazik, tatlısın. İşte bölünme hali bu. İnsanlar bunu hayat boyu yapıyor, bölünme de yerleşiyor.

Yalnızken ve hiç rol yapmaya gerek yokken bile rol yapmaya devam ediyorsun, artık doğal bir şey haline gelmiş. İnsanlar tuvaletteyken bile gerçek değiller, tamamen yalnızken bile sahtelik devam ediyor. Artık bu gerçek ya da sahte olma meselesi değil, sadece alışkanlık. Hayat boyu bunun pratiğini yapmışlar, ve pratik arttıkça iki bölüm arasındaki mesafe daha da büyüyor.

Artık birleştirilemez hale gelince de adına şizofreni deniyor. Kendi öbür yarınla temas kuramadığın zaman, artık nerdeyse iki insan haline geliyorsun; bu ciddi bir akıl hastalığı. Ama herkes bölünmüş durumda, o yüzden de şizofrenle normal arasındaki fark, sadece bir derece meselesi. Ne olduğuna değil, ne kadar olduğuna dayalı bir fark.

Gerçek derken, rol yapmamaktan bahsediyorum. Olduğun gibi ol; bir an kederlisin, o an kederlisin sadece. Ve sonraki an mutlusun, artık kederli kalmanın bir anlamı yok. Çünkü bu da öğretiliyor; tutarlı olmak, tutarlı kalmak. Bilirsin, kederlisindir, ve sonra birden keder yok olur, ama birden de gülemezsin o anda, çünkü insanlar ne der?

Delirdin mi?

Biraz önce kederliydin, şimdi birden gülmek ne demek?

Ancak delilerle çocuklar yapar bunu, sana yakışmaz. Biraz beklemen lazım, ki belli bir durum olsun, yavaş yavaş rahatla, tekrar gülmeye ancak o zaman başlayabilirsin. Yani sadece kederliyken gülümser rolü yapman yetmiyor, gülmek istediğin zaman da üzgün görünmelisin çünkü senden tutarlı olman bekleniyor. Aslında her an kendine özgüdür ve hiçbir anın diğeriyle tutarlı olması gerekmez.

Hayat bir ırmaktır, ruh halleri sürekli değişir. Tutarlı olacağım diye uğraşmana gerek yok. Tutarlılığı kafasına takan insan, sahte olmak zorunda kalır çünkü sadece yalanlar tutarlı olabilir. Gerçek sürekli değişir. Gerçeğin kendi çelişkileri vardır. Bu da onun zenginliğidir, büyüklüğüdür, güzelliğidir. Kederliysen, kederli ol o zaman; suçluluk hissetmeden, iyi ya da kötü diye yargılamadan. İyi-kötü meselesi yok bunda, sadece öyle işte. Ve gittiği zaman da bırak gitsin.

Tekrar gülmeye başladığın zaman, “biraz önce üzgündüm, şimdi nasıl gülebiliyorum?” diye suçluluk hissetme. Gülebilmek için birinin espri yapmasını, buzları kırmasını bekliyorsan, bu da ikiyüzlülüktür. Mutluysan mutlu ol, rol yapmana gerek yok. Ve unutma, her an, atomik bir gerçekliktir. Geçmişe de, geleceğe de bağımlı değildir. Her an atomiktir. Birbirlerini dizi halinde izlemiyorlar, çizgisel değiller. Her anın kendi oluşu var ve sen de o olmalısın, o anda, başka bir şey değil. Gerçek, bu anlama gelir işte.

Gerçek, sahiciliktir; gerçek, içtenliktir. Gerçek mantıksal değildir. Sahici olmanın ruhsal durumudur, bir ideale uygunluk değildir. Çünkü eğer bir ideal varsa, sahte olursun. Eğer Buddha olmak gerçek olmaktır diye düşünüyorsan, hiçbir zaman gerçek olamazsın, çünkü sen Buddha değilsin, o zaman Buddha olmak için kendini zorlarsın.

Buddha gibi oturabilirsin, nerdeyse mermerden bir heykel haline gelebilirsin, ama içinde hiçbir şey değişmez. Buddha sadece bir duruş haline gelir. Eğer bir idealin varsa, anın gerçeğini yaşayamazsın, çünkü ideal hep oradadır ve ideali taklit etmen gerekir. Gerçek insanın ideali yoktur. Andan ana yaşar; anda nasıl hissediyorsa öyle yaşar. Ben insanların böyle olmalarını istiyorum; gerçek, sahici, içten, kendi ruhlarına saygılı.

Gercek-ol-ve -ruhunu-sev-Freedom

Osho-Yakınlık/Ganj Kitapları…